Dilenci
Günlerden sıcak mı sıcak bir yaz günü ıssız sokaklardan birinde bir dilenci, “Allah rızası için bir sadaka...” deyip geziyormuş.
Hoca da kışın geleceğini düşünerek böyle sıcak bir yaz gününde dama çıkmış, kan ter içinde kırılan kiremitleri yenileriyle değiştiriyormuş.
Bu sırada kapı çalınmış. Hoca bakmış ki, tanımadığı biri. Daha ne istediğini sormaya meydan kalmadan, adam: “Hocam biraz aşağıya iner misiniz. Mühim bir şey söyliyeceğim” diye seslenmiş.
Bunun üzerine Hoca, yüzünden akan terleri silerek “Mühim olan şey de ne ola” diye merak edip merdivenden aşağıya inmiş.
İnmiş ama, karşısındaki yabancı elini uzatıp, “Hoca Efendi, Allah rızası için bir sadaka...” demiş.
Hoca kendisini kandırıp damdan aşağıya indiren bu dilenciye çok kızmış. Fakat kızdığını belli etmemiş. Merdivene doğru yürüyüp, “Hele bir yukarıya çıkalım da” diye cevap vermiş.
Dilenci, dama çıkarken Hoca’dan daha fazla birşeyler kopartmak düşüncesiyle, “Hocam, Allah seni kazadan belâdan korusun” gibi laflar söylemeye devam etmiş.
Hoca, dilenci ile kırk ayak merdiveni tırmandıktan sonra da adama dönüp: “Şimdi ödeştik babalık, haydi bakalım Allah versin!” demiş.
Hırsızın Bunda Hiç Suçu Yok Mu?
Günün birinde hırsızın biri Nasreddin Hoca'nın evine girmiş ve ne bulduysa hepsini yanına almış gitmiş. Hoca'nın arkadaşları evi yalnız bıraktığı ve kapıyı kapamadığı için ona katıla katıla gülmüşler. Nasreddin Hoca buna daha fazla dayanamamış ve:
- "Pekâla, pekâla! Ben suçluyum ama hırsıza ne oluyor? Onun bunda hiç suçu yok mu?" demiş.
Çok Kolay
Hoca bir defasında yatakta mışıl mışıl uyurken, karısı ona heyecanla vurur:
- “Hoca, Hoca! Damda birisi var. O mutlaka bir hırsızdır.” Hoca şöyle cevap verir:
- “Hırsız gelsin. Değerli bir şey bulursa elinden alması kolay.”
Pis Kuzgun
Hoca bir gün karısıyla, göl başında çamaşır yıkamaya gitmiş. Çamaşırları yığıp işe başlayacakları sırada bir kara kuzgun gelip sabunu kapmış ve uçup gitmiş. Karısı, “yetiş efendi, sabunu kuzgun kaptı” diye feryâdı basmış. Hoca, bir şey yapmaya imkân olmadığını anlayıp,
- “Telâşlanma karıcığım baksana, kapkara üstü-başı, o bizden kirli, varsın temizlensin!”
Ben De Senin Gibi Düşünüyorum
Nasreddin Hoca günlerden bir gün bahçeye giderek orada ne bulduysa karpuz, kavun, havuç, şalgam koparıp çuvala doldurmuş. Tam iş başındayken bahçıvan ona doğru gelmiş:
- “Burada ne arıyorsun?” demiş.
Hoca şöyle cevap vermiş:
- “Geceki korkunç fırtına beni buraya attı.”
- “Öyle mi? Ya bunları kim kopardı?”
- “Nasıl fırtına beni oradan buraya kadar fırlattıysa kendisine tutunduğum şeyler de elimde kaldı.” Bahçıvan:
- “Peki bunları çuvalına kim doldurdu?”
Hoca hayret ederek şöyle der:
- “Ben de sizin düşündüğünüz şeyi düşünüyorum.”
Eğitim
Damdan Düşen Gelsin
Hoca eninin çatısını aktarırken dengesini kaybedip yere düşer. Tüm ahali etrafına yığılıp ne yapabileceklerini tartışırken, Hoca:
- “Bana damdan düşen birini getirin.” demiş.
Şunu baştan söylesene
Nasreddin Hoca tarlasında çalışırken oradan geçmekte olan birisi sormuş:
- "Bey Amca! Falan köye kaç saatte gidebilirim?" Hoca, bu soruya hele biraz yol al bakalım demiş. Adam aynı soruyu üç kere tekrarlamış; ama farklı bir cevap alamayınca yoluna devam etmiş. Biraz yürüdükten sonra arkadan Hocanın:
- "Evlat, gel!" dediğini işitmiş. Adam gelince de Hoca soruyu şu şekilde cevaplandırmış:
- "Sen tam üç saatte oraya varırsın," demiş. Adam sinirli bir şekilde
- "Be bey amca! Madem biliyordun, şunu baştan söylesene," deyince, Nasreddin Hoca şöyle savunmuş kendisini:
- "İyi de, ben senin nasıl yürüdüğünü nereden bilebilirim ki."
Adam Olmak
Bir gün Hoca'nın bulunduğu bir sohbette sormuşlar:
- "Hocam, adam olmanın yolu nedir?"
Hoca düşünceli düşünceli, başını bir o yana bir bu yana sallayarak
- "Söyleyen olursa dinlemeli, dinleyen olursa söylemeli"
Kıymetli varlık
Nasreddin Hoca'ya bir gün şöyle bir soru sormuşlar:
- “İnsanın dünyada sahip olduğu en kıymetli şey nedir?”
Hoca:
- “Vücut, demiş ve eklemiş. Hakikatte ise o da insanın değil, doktorların elindedir”
Parayı Veren Düdüğü Çalar
Hoca bir gün pazara gitmek için yola koyulmuş. Az sonra çocuklar önünü kesmiş. Hoca, bize pazardan düdük al diye bağrışmışlar. İçlerinden biri çıkıp, parasını uzatmış. Pazar dönüşü aynı çocuklar yine hocayı çevirmişler. Hoca, para veren çocuğa düdüğü uzatmış, tam ayrılıyormuş ki! Bütün çocuklar bağırmış; "Hani bana, hani bana". Hoca çocuklara dönüp:
-"Parayı veren düdüğü çalar", demiş.
Zehirli Baklava
Hocaya bir tepsi baklava verilir fakat okuldan acilen çıkar ve çıkarken de öğrencilere tembihler sakın ha yemeyin benim düşmanlarım bana zehirli hediye getirmiş olabilirler diye. Hoca'nın yeğeni de oradadır ve çıkmasından hemen sonra hocanın baklavasını yer. Hoca gelince de: -"Şey, bana verdiğin iş çok zordu. Hiç birini yapamadım. Senin çok kızgın ve ailemin hayal kırıklığına uğrayacağını biliyordum. öyle utandığımı hissettim ki, yapılacak tek şeyin,..., hayatıma son vermek olduğuna karar verdim...
Hoca da:
-"Yapmış olduğun işe bir bakmam için sadece ertelenmiş bir cezadır."
Tıp Bilgisi
Hoca'ya "tıp bilir misin" demişler.
-"Bilirim" demiş, "hem de şöyle ifade ederim."
- "Ayağını sıcak tut, başını serin, Kendine bir iş bul, düşünme derin."
Arapça Öğretiyor
Hoca bir gün bir komşusu Arapça öğrenmek istediğini duyar. Hoca derse başlar ve komşusu da şöyle bir soru sorar:
- “Hocam, Arapça da soğuk çorba ne demek?” O anda cevabı aklına gelmeyince: - “Haa, evet! Onu öğrenmen gerekmez. Sen hiçbir zaman soğuk çorba içmezsin. Bunun dışında da Araplar çorbalarını soğuk içmezler” diye cevap verir.
Her Duyduğuna İnanma
Günün birinde Hoca öğrencileri ile beraber bir gezi yapıyormuş. Yolda da kendisi hakkında bir şeyler söylüyormuş. Öğrencilerine öğüt vermeye başladığında:
-“Her duyduğunuza inanmayın! Ben de bir şey duydum ama doğru olup olmadığından emin değilim. Fakat bana öyle geliyor ki, bu pek mümkün değil”, demiş.
- “Bunu bize ispatlayabilir misin?” diye aralarından biri sormuş. Hoca:
- “Tabi seve seve oğlum. Geçenlerde birinden öldüğümü duymuştum”
..son
Sağken
Hoca damdan düşmüş baygın halde yatarken karısı gelir ve öldü sanarak tabuta koyup mezarlık yoluna koyulurlar. Yol ayrımına gelince hangi yoldan gideceklerini tartışırken Hoca tabuttan konuşur: "Ben sağken şu taraftan yürürdüm". Koro yankılanır: "O ölmedi yaşıyor, dünyamıza neşe, kahkaha saçıyor".
Zaten
Nasıl olduysa Hoca eşeğinden düştü. Çocuklar etrafına toplandılar. Kıkır kıkır gülüşüp alay etmeye başladılar. Hoca:
- "Aman çocuklar, bu kadar gülecek ne var? Ben zaten inecektim."
Kurtarma
Hoca ne kadar uğraştıysa da bir türlü ata yardım alamadan binemeyince "hey gidi gençlik" der ve yola revan olur. Halktan uzaklaştıktan sonra, kendi kendine:
-"Senin gençliğini de biliriz ama neyse"
Dünya Kaç Arşındır?
Meraklılar çok!.. Birisi, Hoca’nın karşısına dikilmiş:
- Hocam, çok merak ettim; bunu bilse bilse bizim Hoca Efendi bilir, dedim.
- Neymiş o, bakayım!..
Hoca, o sırada oradan geçmekte olan cenazeyi işaret etmiş.
- Bunu git de tabutun içindekine sor. Dünyanın kaç arşın olduğunu ölçmüş, biçmiş de gidiyor işte!... demiş.
Hasta Ziyareti
Hoca, ağır hastadır; artık evine gidip gelenlerin haddi hesabı olmaz. Hoca, bunalmağa başlar, fakat kimseye de “kalkın, gidin!” diyemez. Hele bir ziyaretçi kafilesi, Hoca’nın yanında oturur da oturur. Nihayet giderken içlerinden biri:
- Hoca, bir isteğin var mı? Allah geçinden versin ama bir vasiyetin falan!...
Deyince Hoca, fırsat bu fırsattır diye düşünür:
- Evet, bir vasiyette bulunacağım size: Bir hasta ziyaretine gidince yanında oturup kalmayın!... der.
Vasiyet
Hoca, bir ara çok hastalanır. Komşu kadınları kendisini sık sık yoklamağa gelirler. Hoca’nın iyileşmeye yüz tuttuğu günlerde ziyaretine gelen kadınlardan biri lâtife olsun diye şöyle bir soru sorar:
- “Hoca Efendi, Allah geçinden versin ya, şayet bir gün ecelin gelir de seni kaybedersek arkandan ne diye yas tutalım? “ Hoca, bu sorudan pek hoşlanır:
- “Kadınların sohbetine doyamazdı, diye yas tutarsınız!”
www.nasreddinhoca.org